Bantmag

28 MART AKŞAMI İSTANBUL İŞ SANAT’TA KONSER VERECEK BOBBY MCFERRIN’E SIRADIŞI MÜZİĞİNE VE KONSERE DAİR BİRKAÇ SORU SORDUK.

 

Müziğinizi, sesinizi bir enstrüman gibi kullanarak yaratıyorsunuz. Sesinizi bu şekilde kullanabileceğinizi ve kendi stilinizi yaratabileceğinizi nasıl keşfettiniz? Bize müzikal geçmişinizi biraz anlatabilir misiniz?

 

Ben sadece kafamda duyduğum sesleri çıkartmaya çalışıyordum! Ritmik vurgular ve yorumları hissediyordum ve doğal olarak o ritmik sesleri çıkartabilmek için, göğsümü çarpmaya ve vücudumu kullanmaya başladım. Müzik yapmaya odaklanabildiğim için çok şanslıyım. Müzik yapmak, bunu anlatmaya veya tanımlamaya çalışmaktan çok daha eğlenceli! Fakat insanlar kendimi bir caz müzisyeni mi yoksa “klasik” şarkıcı olarak mı gördüğümü sorup duruyor sürekli. Buna hâlâ kusursuz bir cevabım yok, ama şimdiye kadar aklıma gelen en iyi cevap, bir folk şarkıcısı olmam. Müzik zaten insanlar tarafından, başka insanlar için yapılıyor.

 

İstanbul'daki konserinizde solo performans sergileyecek olmanıza rağmen, bize 1986 yılında başlattığınız Voicestra ile ilgili biraz bilgi verebilir misiniz? Birlikte müzik yapmaya nasıl başladınız ve canlı performanslarınızın temel özellikleri nelerdir?

 

“Don't Worry, Be Happy” hit bir şarkı olduğu zaman, ben sesimle neler yapabileceğimi çözme macerasına zaten atılmıştım. Eğer hatırlarsanız, ben aile içinde şarkı söyleyerek büyüdüm. Bu sebeple, seslerin bir araya geldiğinde ne yapabileceğini görmek istemem çok doğaldı. Şarkıcı gruplarıyla doğaçlamalar yapmaya başladım, birçok prova düzenledim. Sonunda da 12 tane şarkıcı seçtim ve her gün beraber çalışmaya başladık. Bir gün Latin ritimleri söylerken, öbür gün modal ölçekleri prova edip, ertesi gün de ilahiler söylerdik. Herhangi bir anda, aklımıza gelebilecek herhangi bir şeyi başarılı bir şekilde söyleyebilmemiz için bize lâzım olabilecek her beceriyi geliştirmeye çalıştık.

 

Müziğiniz genellikle vokal tekniklerinize dayanıyor. Solo performans sergilemenin sizce zorlukları nelerdir? Hiçbir zaman unutmayacağınız konser anılarınız var mı?

 

Geçtiğimiz yıllarda gerçekleştirdiğim en çılgın ve en güzel projelerden biri “Bobble” isimli doğaçlama operaydı. Büyük bir grup şarkıcıyla sahnelenmiş bir parçadır. Ana fikir, Babil insanlarının hikâyesini kelime kullanmadan, tamamen doğaçlama ve icat edilmiş bir lisan kullanarak oynamaktı. Çünkü İncil'deki hikâyeye göre, Tanrı insanlara farklı lisanlar vererek, iletişim kurmalarını ve birbirlerini duymalarını zorlaştırarak cezalandırıyordu. Tabiî ki gerçekten birbirini duymak da, beraber müzik yapmanın temelidir. Bu sebeple de bu operayı sahnelediğimiz zaman, hep bir sürü değişik ülke ve gelenekten gelen şarkıcılar buluyoruz.

 

Canlı performanslarınızı nasıl oluşturuyorsunuz? Konserlerinizin çoğu doğaçlamaya dayalı, fakat sahneye çıkmadan önce performansınızla ilgili herhangi bir şeyi planlıyor musunuz?

 

Bence asıl güçlü olan insanın müzik yapma içgüdüsüdür. İnsan sesinin de birkaç avantajı var. Öncelikle, yerleşik bir şey! İkinci olarak da çok şahsi bir şey… Ayrıca en iyi çalgıcıların bir melodi çalarken kulağa şarkı söylüyormuş gibi geldiklerini fark ettiniz mi? Olabilecek her şekilde müzik yapmaya yer vardır, şanslıyız ki bizim seçmemize gerek yok.

 

Daha önceki İstanbul ziyaretlerinizden anılarınız var mı? Bu konserinizle ilgili bize birkaç ipucu verebilir misiniz?

 

Türkiye'de konser vermeyi dört gözle bekliyorum. Türk folklor müziğini ve Roman müziğini çok seviyorum. Çok coşkulu, çok içli bir ses…

 

Hangisini tercih ediyorsunuz, seyirci karşısında sahnede olmayı mı, yoksa stüdyoda müzik kaydetmeyi mi?

 

İlk tercihim sahnede olmak… İnsanlar beni duymaya geldikleri zaman, geldiklerinden daha coşkulu, daha yaratıcı ve daha canlı hissederek ayrılmalarını istiyorum.

 

Yakın gelecek için planlarınız nelerdir? Ufukta yeni projeleriniz var mı?

 

Bir sonraki albümümün üstünde çalışıyorum şimdi. Amerikan siyahî ilahilerini bütün bir orkestrayla yeni bir güne uyarlıyorum. Oldukça heyecanlıyım ama daha şekil alma aşamasında olduğu için, henüz hakkında konuşmak için biraz fazla erken.