Bantmag

MUTFAKTA BİRİ Mİ VAR?
LA RÔTISSERIE – BİR DAYANIŞMA MUTFAĞI
YAZI SENA AYDIN
PATRONSUZ BİR İŞYERİ… ŞEFSİZ BİR MUTFAK… YÖNETİCİSİZ BİR DÜZEN…

LA RÔTİSSERIE, PARİS’İN 19. YÜZYILDAN BU YANA PEK ÇOK MUHALİF POLİTİK MÜCADELE VE DİRENİŞ HAREKETİNE EVSAHİPLİĞİ YAPMIŞ BELLEVİLLE SEMTİNİN SAINT-MARTHE MAHALLESİ VE MAHALLENİN İSMİNİ TAŞIYAN DARACIK BİR SOKAKTA 15 SENEYİ AŞKIN BİR SUREDİR 27 METREKARELİK BİR ALANDA VARLIĞINI SÜRDÜREN BİR MEKÂN.

 

ARA SPOT: SANDOR. E. KATZ, YEMEK YAPMA VE YEMEK YEMENİN ASLINDA NE KADAR POLİTİK BİR EYLEM OLDUĞUNU TOPLUMSAL DEĞİŞİMİ MAYALANMAYA BENZETEREK ÖZETLİYOR.

 

Bilmeyen biri için aynı sokağı paylaştığı, ahşap dış cepheleri ve kepenkleri canlı renklere boyanmış, her birinin içinden farklı tatların, kokuların ve seslerin yükseldiği pek çok restorandan sadece biri gibi gözükebilir. Ama eflatun konturlu çivit mavisi dış cephesi, tahtadan demir kenarlı kırmızı masaları, bir örnek olmayan tabak çanakları ve fiyatları sabit kalsa da içeriği, emekçileri ve pişirilme vesilesi her gün değişen menüsüyle La Rôtisserie alışılmış bir yemek mekânı olmaktan çok uzak. Tarifi bir iki kelimenin taşıyamayacağı kadar yüklü. La Rôtisserie patronsuz bir işyeri. Şefsiz bir mutfak. Yöneticisiz bir düzen. Piyasa ekonomisine inat bir dayanışma ekonomisi, bireyselliğe inat bir birlik. Birbirinden bağımsız ama ortak noktaları sistem karşıtı duruşları olan pek çok örgüt, dernek ve oluşumun beraber sahip olmaktan çok sahip çıktığı bir yemek, toplantı, tartışma, tanışma, paylaşma ve dayanışma mekânı. Rôtisserie savunduğu kolektif varoluş ve eşitliğe dayanan yaşam biçimini ütopik bir fikir olmaktan çıkarıp somut bir şekilde üreten, kelimenin her anlamıyla besleyen ve kapısından içeriye girenlere karınlarını doyurmaktan çok daha fazlasını vaat eden bir dayanışma mutfağı.

 

Rôtisserie’de öğlen ve akşam olmak üzere pazar günleri hariç günde iki kez yemek çıkıyor. Öğlenleri Rôtisserie’nin yedi maaşlı çalışanı aralarındaki rotasyona, mesai başlangıç ve bitiş saatlerine ve tavan fiyatı 4 avro olan öğlen menüsüne kendi aralarında karar vererek mekânı kimseden emir almadan özyönetim temeline dayalı olarak işletiyorlar. Akşam yemekleriyse gene özyönetim temeline dayalı bambaşka bir düzen. Her akşam Rôtisserie’nin sorumluluğunu ve işletmesini ortağı ve parçası olan farklı bir örgüt, dernek, ya da grup devralıyor ve mutfağa girip yemek yapıyor. Bu sorumluluk üç temel ilkeye dayanıyor: en ucuz fiyat, herkese yemek, mekâna ve malzemeye saygı. Çorba, sıcak yemek ve tatlıdan oluşan menünün içeriğine ve toplamı 10 avroyu geçmemesi şartıyla fiyatına o akşam yemek yapan grup karar veriyor. Yemeğin yanında bira ya da şarap servisi yapmak yine yemek yapan örgütün tercihine bağlı olsa da genelde menünün vazgeçilmez bir parçası ve tavan fiyatı bardak başına 1 avro. Malzeme ve mekân masraflarını karşıladıktan sonra yemekten elde edilen gelirin tamamı gecenin emekçisi örgütün bütçesine kalıyor. Bu şekilde örgütler Rôtisserie’yi hem var ediyor ve işletiyor, hem de emeklerinin getirisi olarak varoluş mücadelelerine ve ortaya çıkarmak istedikleri projelere finansal destek sağlıyorlar.

 

150 ÖRGÜT BİR MUTFAK

 

Hangi gün kimin yemek yapacağı gönüllülük üzerinden yürüyen bir takvime göre belirleniyor ve takvimde boş kalan akşam hemen hiç olmuyor. Yılda en az bir kez yemek yapmak Rôtisserie’nin ortağı ve parçası haline gelmek ve mekânın aylık toplantılarına katılan diğer tüm örgütlerle eşit söz hakkına sahip olmak için yeterli. Rôtisserie’nin bu şekilde 150’den fazla ortağı örgüt bulunuyor. Bu ortaklığın en güzel tarafı çeşitli görüş, geçmiş, kültür ve amaç taşıyan, birbirinden kopuk ve tek ortak noktaları toplumsal muhalefet içerisinde yer almaları olan farklı örgütlere bir araya gelme ve kolektif bir iletişim, varoluş, dayanışma ve eylemlilik fırsatı sunması. Şöyle ki bu 150 ortağın içerisinde anarşist örgütlerden, sendikalara, Paris banliyölerinde yaşayan çocuklara ücretsiz gösteri yapmak amacı güden bir palyaço grubundan, Mali’de bir okula üç yeni sınıf inşa etmek için ortaya çıkan bir öğrenci inisiyatifine, işgal evlerinden Fransa’daki Çeçen göçmenlere destek sağlamak amaçlı kurulmuş bir sivil toplum kuruluşuna, üzerinde fotoğrafları basılı bir takvim bastırmak isteyen Belleville’nin amatör genç futbol takımından, cinsiyetçiliğe karşı savaşan bir LGBTT örgütüne kadar pek çok mücadele var.

 

Rôtisserie’de her akşam farklı bir örgüt ter dökse de yaşanan telaş, önceden yapılan hazırlık, malzeme alışverişi, gece için basılan afişler, eşi dostu arayıp haber vermeler, farklı listelere atılan mailler, Facebook duyuruları, akşama dolması gereken devasa yemek kazanlarını ilk kez gördüklerinde korkuyla yuvalarından fırlayan gözler, yemeklerin vazgeçilmezi ağlatan soğanlar ve kesmekle bitmeyen sebzeler, bir türlü pişmeyen yemekler, zaman geçtikçe “Ay yemek güzel olacak mi? Ay yetişecek mi? Ay ya kimse gelmezse? Ay ya çok kişi gelir de yemek yetmezse? ” gibi soruların yarattığı kalp çarpıntıları, servis başlayınca yaşanan heyecan ve havada düzensizce uçuşan siparişler, tonlarca bulaşık, gece ilerleyip ekip yoruldukça birbirini cesaretlendirmeler, hep benzer. Çoğu örgüt Rôtisserie mutfağından alnının akıyla çıkarken deneyimli olan örgütler bazen alışılmadık ve yapılması zor menüler ya da farklı sunumlar da deniyor. Mesela bir grup menüdeki her yemeğin, tatlı ve içecek de dâhil, ana malzemesinin ısırgan otu olduğu bir akşam yemeği ortaya çıkarırken bir başkası da görme dışındaki duyuların önemini vurgulamak için yemeği karanlıkta yediriyor. Tabiî fiyaskolar da olmuyor değil. Yanan yemekler, zamanında pişmeyenler, tutturulamayan tarifler, kırılan tabak çanaklar, bozulan ocaklar, unutulan malzemeler, azıcık yemek yapıp servisin ortasında yemeksiz kalınca yumurta alıp omlet yapıp yedirenler, ya da gecenin sonunda bütün mahalleyi doyuracak kadar yemek yaptığı için kalanları mahalleye dağıtıp bitiremeyince eve götürüp günler boyunca yiyenler de Rôtisserie’nin yaşanmışlıkları arasında!  Genelde 7-8 gibi başlayan yemek servisi telaşı ve ilk bir iki saat boyunca sürekli değişen masalar ve yüzler, vakit ilerledikçe yerini tok karınlara, sohbete ve dışarıda soğuk sıcak dinlemeyen sigara keyiflerine bırakıyor. Saat 10 gibi komşular düşünülerek müziğin sesi kısılıyor ve mutfağın iç avluya bakan camı emekçilerinin koşuşturmaca ve yemeklerin yaydığı sıcak sonucu ter banyosu yapması pahasına kapatılıp arada bir saniyelerle sınırlı olarak aralanıyor! Yemekler azaldıkça bulaşık artıyor, servis duruluyor ama mutfak durmuyor. Servis saatler gece yarısını gösterince bitiyor ve ardından hummalı bir temizlik telaşı başlıyor. Gece sonunda hem mideye giren yemeğin tadı, hem örgütün bütçesine kalan paranın miktarı, hem de yorgunluğun boyutu ne olursa olsun ortaya çıkan sıcak dayanışma ortamı ve kolektif paylaşım her şeyden ağır basıyor. Dolayısıyla bir kez mutfağa giren örgüt de bir kez daha çalıyor Rôtisserie’nin kapısını çoğu zaman, sadece karnını doyurmak ve de dayanışmak için gelenler de... Bazen yemek yapmak, bazen de yemek yemek için... Bu paylaşım vesilesiyle birbirini tanıyıp evlenenler, örgüt değiştirenler, birbiriyle birleşen örgütler ve kaynaşıp ortaklaşa yaptıkları projeler ve eylemler de saymakla bitmiyor.

 

SOYLULAŞMANIN GÖLGESİNDE

Rôtisserie’nin diğer bir güzel tarafı da içinde bulunduğu mahallenin politik geçmişinin, bugününün ve bir araya getirdiği örgütlerin pratik ihtiyaçlarının doğal bir sonucu olarak ortaya çıkması. Ucuz menüsüyle özellikle öğlenleri mahalle sakinleri ve çevredeki isçileri ağırlayan Rôtisserie’nin kapıları akşamları da herkese açık. Bu sayede ortaya çıkartmaya çalıştığı kolektif ve eşitlikçi alternatifi mahalle ve kentle paylaşıyor. 1848 devrimleri ve Paris Komünü’nden beri devrimci barikatlara ve siyasi mücadeleye ev sahipliği yapan St. Marthe mahallesinin bu daracık sokağının bugün bir tarafında toplu konutlar, diğer tarafında eski demir, deri, tekstil ve matbaa atölyelerinin yerini alan çağdaş sanat galerileri, eskiden işçi merkezlerinin işgal ettiği alanlarda açılımalarını ilgi çekici bir faktör olarak pazarlayan gece kulüpleri, bistrolar ve şık restoranlar yer alıyor. La Rôtisserie, modern dünyanın ve piyasa ekonomisinin üretim ve tüketim çelişkileri arasında ikiye bölünmüş mahallenin bu bölünmüşlüğünün sınır çizgisinde duruyor… Mahalleyle aynı  isimli sokak, toplu konutların yıkamadığı, soylulaştırma politikalarına henüz yenilmemiş ve tahribatın tam ortasında direnmeye çalışan tek tük kalmış bölgelerden biri.

 

La Rôtisserie, günlerden bir gün mahallenin başına gelecek bu bölünmeden habersiz, tüm bu tahribatın öncesinde adını pişirdiği yemekten alan bir “piliç çevirme/kızartma” restoranı olarak açılıyor. Restoranın sahibi 17 yıl önce, toplu konut inşasıyla başlayan otonom işçi örgütlerinin mekân bulma sorununa yardımcı olmak için restoranını iş saatleri dışında örgütlerin toplantı ve yemek mekânı olarak kullanıma açıyor.

 

Bugün Rôtisserie’nin ortağı sadece örgütler değil, Rôtisserie’nin kendisi de varoluş mücadelesi veriyor. Bundan birkaç yıl önce Rôtisserie’ye evsahipliği yapan dükkân  soylulaştırma furyasında satışa çıkınca mekâna ortak örgütler bu sefer Rôtisserie için pişirdikleri yemeklerden elde ettikleri gelirleri biriktirip mekânı satın almak için parayı denkleştiriyor. Ancak mekânın satışından sorumlu olan emlak ajansının sahibi el altından  mekânı ucuza satın alıyor ve Rôtisserie’den aldığı kirayı bir anda üç katına çıkartıyor. Yüksek kirayı ödemeyi de, mekânı terk etmeyi de reddeden Rôtisserie’cilerin yasal savaşı hâlâ sürüyor. Bugün çivit mavisi ahşap cephesinin üzerine gerilmiş bir brandada sadece mekânın adı değil, “La Rôtisserie Mücadelede” de yazıyor. Mekânın süren mücadelesinin sembolü, mahallenin ilk sakinleri olan demir işçilerini hatırlatan, çekiç ve örs yerine çatal tutan demirden elin altında da gene farklı bir mücadeleye gönderme yapan “Gardarem Lou Rotisserie” yazıyor. Katalanca’nın temelini oluşturan ve Fransa’nın kuzeyinde hâlâ konuşulan Oksitanca dilinde “Rôtisserie’ye sahip çıkıyoruz” demek olan bu cümle, 1971 yılında aynı bölgede bulunan ve dönemin hükümetinin askerî üs inşa etmeyi planladığı Larzac platosunda hayvancılık yapan köylülerin başlattığı ve bugün Rôtisserie’nin de meyve sebzelerini aldığı AMAP’ın (Köy Tarımını Destekleme Birliği) temelini atan ayaklanmalar ve direnişlerin sloganı “Garderem Lou Larzac”dan geliyor.

 

TOPLUMUN MAYASI

Revolution Will Not Be Microwaved (Devrim Mikrodalgaşmayacak) kitabının yazarı Sandor E. Katz, yemek yapma ve yemek yemenin aslında ne kadar politik bir eylem olduğunu toplumsal değişimi mayalanmaya benzeterek özetliyor. Fikirler yayılıp geliştiği ve eylemliliğe ilham verdiği sürece mayalanır diyor. Oxford English Dictionary’de mayalanma kelimesinin anlamlarından biri de “güçlü bir duygu ve tutku sonucunda ortaya çıkan heyecanlı olma durumu… daha saf, daha toptan ve daha sağlam koşullar ortaya çıkartmaya gebe bir kışkırtı, çalkantı ve hareketlilik hâli.” Mayalanmak kelimesinin İngilizce (ferment) ve Fransızcası (fermenter) “kaynamak, fokurdamak” anlamındaki aynı Latin kökten (fervere) geliyor. Kaynayan ve sıvı hâlden gaz hâle geçen sıvıların fokurdadığı gibi mayalanan gıdalar da, mayalanan fikirler de ortaya çıkacak değişimin habercisi oluyorlar. Rôtisserie’nin her akşam fokurdayan kazanları da sadece pişen yemeklerin değil, daha kolektif ve daha eşitlikçi bir düzenin mümkün olduğunun habercisi…

 

http://larotisserie.org/