






HENÜZ AİLESİ MADRİD’E GÖÇ ETMEDEN ÖNCE BUENOS AİRES’İN BANLİYÖLERİNDEN BİRİNDE 1964’TE DÜNYAYA GELEN RODRIGO GARCIA, BERABER BÜYÜDÜĞÜ VE ÇOĞUNUN UFKUNDA FABRİKA YA DA İNŞAAT İŞÇİLİĞİ GÖRÜNEN ARKADAŞLARIYLA KONUŞTUĞU DİLİ HİÇBİR ZAMAN UNUTMADI.
Unutmadığını biliyoruz, çünkü baba mesleğinden esinlenerek La Carniceria Teatro (Kasap Tiyatrosu) adını verdiği topluluğuyla 1989’dan bu yana sergilediği oyunlarda o gündelik, keskin dilin ve İspanyolcaya özgü yaratıcı argonun izlerini sürmek mümkün.
Paris’teki Cité Universitaire’de karşılaştığım ilk oyunu After Sun’ı gördüğümde sene 2002’ydi. Sahnede kendi adlarını taşıyan Patricia ve Juan, Helios’un aracında küle dönen oğlu Phaethon’un hikâyesini anlatan çağdaş “kaybolmuşlar” olarak, bedenlerini –performans sanatıyla flörtleşen bir noktada– acımasızca günümüz gerçekliğine sunuyorlardı. Güneşin onca yakınında bulunmanın bedelini yok olarak ödeyen Phaethon gibi; onlar da varılacak en yüksek noktanın futbol yıldızlarının serveti olan bir dünyada tüketimle, her an değişen modalarla ve intihara sürükleyici başkaldırılarla kendilerini sınıyorlardı. Tiyatroda nadiren görülecek şekilde üst üste gelen anların her biri bir öncekinden daha nefes kesici, daha büyüleyiciydi. Çıldırtıcı bir müzik giderek yükselirken yüzünde maskesiyle Juan’ın enselerinden tutup bize doğru salladığı beyaz tavşanlarla yarattığı dehşet ve Patricia’nın kendini postallarından tahta bir masanın üstüne çivilemesinin saldığı korku birbirini tamamlarken duyulan sadistçe zevk –en azından benim için– hep biricik kalacak.
Rodrigo García tiyatrosunu sadece etkileyici görsellerin geçidi olmaktan çıkaran şey ise onun metinden tasarıma kadar bir “sahne şairi” olması. “Karakter” kavramına inanmayan García gösterilerinde kimi zaman oyuncular tarafından söylenen, kimi zaman video projeksiyona yansıtılmış metinlerini çalışma sürecinde yazıyor. Gece yazıp, gündüz oyuncusuna içeriğinden bağımsız fiziksel bir eylem içinde söylettiği metinlerini yeri geldiğinde o sırada kesiyor, biçiyor, hattâ yırtıp atıyor. Belirlenmiş, önceden saptanmış bir kimliği olmayan oyun kişisi birinci tekil şahısta konuşuyor. Başta sözünü ettiğimiz zengin argoyla bezeli gündelik gerçeklik ile kısa, vurucu cümleler, tekrar eden kelimelerle oluşturduğu şiirsel dilin beraberliği yazar García’nın imzası niteliğinde. Rejisinin ayrılmaz bir parçası gibi dursa da, kendi yarattığı görsellikten başka bir yapının içinde olamazmış hissi verse de, metinleri birçok prestijli yayınevi tarafından basılıyor. Çok da isabetli oluyor çünkü her birinin yazınsal değeri sahnede görmek kadar heyecan verici. Nitekim Rodrigo García’nın Türkiye sularına girişi de 2008 yılında Yeni Metin Yeni Tiyatro projesi tarafından düzenlenen okuma tiyatrosuyla olmuştu. Küllerimi Mickey’nin Üzerine Savurun ve Agamemnon-Süpermarketten Döndüm Ve Oğlumu Bi’ Temiz Dövdüm başlıklı iki oyunun okunmasının ardından García ile yapılan söyleşi ileride bu defa prodüksiyonlarıyla İstanbul’a gelmesi dilekleriyle son bulmuştu. Bizim dileğimiz henüz gerçekleşmese de kendisi hemen hemen her sene yeni bir oyunuyla Avignon Festivali başta olmak üzere önemli Avrupa sahnelerini dolaşmaya devam ediyor.
Oyunlarının isimleri verdiğim bir iki örnekten de anlaşılacağı üzere başlı başına bir tez konusu olan García’nın başı sıklıkla büyük uluslararası firmalarla belaya giriyor. Mezarımı Kazmak İçin IKEA’dan Bir Kürek Aldım oyunu bir süre sonra IKEA’sız devam etmek zorunda kalırken, aslında küllerini de Euro Disney’le davalık olmamak için Mickey’nin üzerine savurduğunu biliyoruz.
Tüketen, yok eden, hızını alamayan dünya; kendini beyaza çekerken geçmişin hayaletleriyle karşılaşan Avrupa; darbeler ve baba-devlet tarihiyle Latin Amerika bazen metinlerle bazen videolarla anlatının içine giriyor. Her an tehlikenin sınırındaki oyuncu bedenler son model Nike, Adidas ayakkabılarını birbirlerine sürterek boşalan gençlere, dev bir Coca-Cola duşunun altında yıkanan erkeğe ya da süpermarkette ağzına kadar doldurduğu arabasındaki tüm yiyecekleri gözümüzün önünde teker teker yiyen bir kadına dönüşebiliyor. García’nın tiyatrosunun gücü işte tam da bu: aynı anda maruz kalınan ve her biri farklı anlamlar üreten imgeler, metinler ve bedenlerin bir aradalığı.
Rodrigo García ve La Carniceria Teatro ile ilgili her şeye buradan ulaşabilirsiniz.