Bantmag

BENİM ÇOCUĞUM, BELGESEL SİNEMACI VE AKADEMİSYEN CAN CANDAN’IN ÜÇÜNCÜ UZUN METRAJ PROJESİ. BELGESEL, LİSTAG (LGBTT AİLELERİ İSTANBUL GRUBU) MENSUBU AİLELERİN ÇOCUKLARININ CİNSEL YÖNELİMLERİNİ KEŞFETMELERİYLE BERABER BAŞLAYAN İCSEL DEĞİŞİMDEN POLİTİK DİRENİŞE YÖNELEN SÜRECİ KAMERA ÖNÜNE GETİRİYOR. HAZİRAN 2012’DE GÖSTERİME GİRECEK OLAN BELGESELİN YAPIMCISI AYŞE ÇETİNBAŞ İLE SOHBET ETTİK.

 

Bilmeyen okuyucularımız için LİSTAG'ın öyküsüyle başlayalım. Nedir LİSTAG, kimlerden oluşur, ne gibi faaliyetlerde bulunur?

LİSTAG (LGBTT Aileleri İstanbul Grubu) lezbiyen, gey, biseksüel, travesti ve transseksüel (LGBTT) bireylerin aileleri ve arkadaşlarına yönelik bir destek ve dayanışma grubu. Grup LGBTT bireylerin aileleri, gönüllüler ve destekçilerden oluşuyor. 2008’den bu yana düzenli olarak her hafta, yeni üyeleri karşılamak ve gelecek etkinlikleri planlamak amacıyla toplanıyorlar. Ayda bir LGBTT bireylerin bir aile üyeleriyle birlikte davet edildikleri yemekli buluşmalar düzenliyorlar. Düzenli olarak Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği’nden (CETAD) gönüllü psikolog ve psikiyatrların katılımıyla toplumsal cinsiyet, cinsel kimlik, cinsel yönelim, cinsellik, cinsiyet rolleri gibi kavramlara dair tartışmak üzere buluşuyorlar. LGBTT bireylerin aileleri için iki farklı bilgilendirici kitapçık çıkarttılar. Radyo programlarında, gazetelerde ve panellerde deneyimlerini ve kurdukları örgütlenmeyi anlatıyorlar. Diğer LGBTT bireylerin ailelerine de ulaşabilmek için İstanbul dışındaki şehirlere gidiyorlar. Bu aileler, çocuklarının cinsiyet kimliklerini ve yönelimlerini kabul etmek gibi büyük bir zorluğu aşmış olmanın yanısıra deneyimlerini diğer LGBTT bireylerin aileleriyle paylaşarak ve kamusallaştırarak aktivizme dönük cesur bir adım da atmış durumdalar. Ayrımcılık karşıtı yasaların çıkartılması ve nefret suçlarının önlenmesi gibi taleplerin yanında, çocuklarının başkalarıyla eşit haklara sahip olması için de politik mücadelelerini sürdürüyorlar. LİSTAG, aynı zamanda 2008’den beri katıldığı İstanbul’daki Onur Haftası Yürüyüşleri’nde de en çok dikkat çeken gruplardan biridir.

 

Türkiye'de var olan LGBTT mücadelesini belgeleyecek bu tarz projeler yok denecek kadar az ne yazık ki. Peki Benim Çocuğum belgesel projesi nasıl şekillendi?  Ekipte kimler var,  Benim Çocuğum’da izlediğimiz aileler kimler?

2010 yılının ekim ayında Boğaziçi Üniversitesi’nde Kültürel Çalışmalar Programı, Türkiye’de “queer” ve “trans” kimlikler üzerine bir konferans düzenlemişti. Programda LİSTAG’ın paneli de vardı ve LİSTAG’la ilk defa o panelde karşılaştım. Dört ebeveyn vardı: Günseli, Şule, Ömer ve Pınar… Orada hikâyelerini anlattılar. Filmde yedi ebeveyn var. Ben bu panelde dördüyle tanıştım ve anlattıkları kadarıyla hikâyelerini dinledim. Günseli Anne’nin gay bir oğlu var, Pınar Anne’nin trans bir kızı var. Ömer Baba’yla Şule Anne’nin de gay bir oğlu var ve onlar bu panelde ebeveynlik deneyimlerini anlattılar. Bu anlatılardan çok etkilendim. Orada iki mesele vardı. Bir tanesi, hepimizin bir çocukluk deneyimi, yani kendi ebeveynlerimizle kurduğumuz bir ilişki var ve o ilişki genellikle zor çünkü orada ebeveynlerin o hiyerarşi içinde çocuktan beklentileri söz konusu ve çocuğun da kendi olma çabası var. Kısacası LİSTAG ebeveynlerinin anlattığı hikâyeler kendiniz olma meselesine dokunuyordu. İkincisi de beni ebeveyn olarak etkilemesiydi. “Çocuğumu ne kadar olduğu gibi kabul edebiliyorum, kendisi olması konusunda ona ne kadar özgür bir alan sağlayabiliyorum ve ben ne ölçüde bu insanların yapabildiği kadar ebeveynlik yapabiliyorum” gibi sorular oluştu kafamda. Bu anne-babaların ortaya çıkıp adlarıyla sanlarıyla bunu konuşuyor olmaları ve bunu sadece “biz çocuğumuzu kabul ettik”le bırakmayıp “biz onların haklarını savunuyoruz, onlar için buradayız ve ebeveynlik böyle bir şeydir”e getirmeleri çok önemliydi. Ben de bu deneyimleri daha geniş bir kitleye etkili bir şekilde taşımak istedim. LİSTAG ile tanışıklığımız o panel sonunda başladı. LİSTAG ebeveynleri de kendi deneyimlerinin aktarıldığı bir belgeselin gücüne inandıkları için 2011’in başından beri birlikte çalışıyoruz. Film tamamıyla bir ortak çalışma şeklinde yürüyor. Benimle birlikte yapımcılar Surela Film’den Ayşe Çetinbaş ve Gökçe İnce. LİSTAG gönüllüsü Metehan Özkan ortak yapımcımız ve yine LİSTAG gönüllüsü Boysan Yakar da yönetmen yardımcımız. Şu anda beş kişilik bir ana ekip hâlinde yürütüyoruz çalışmalarımızı. Kameranın önündeyse deneyimleri aktaran yedi ebeveyn var. Yukarıdaki dört isme ek olarak, oğlu eşcinsel olan Sema Anne, transseksüel bir erkek ebeveyni olan Zeki Baba ve Nilgül Anne. Yani filmde beş anne ve iki baba, ana karakterler. Bu yedi kişi LİSTAG’ın çekirdek kadrosunu oluşturan kişiler. Ayrıca başından beri LİSTAG’ın yanında olan iki gönüllü aktivisti de LİSTAG ile birlikte yaptıkları çalışmalarda izleyeceğiz. Ayrıca çocukları LGBTT bireyi olan başka annneler ve babalar da filmde yan karakterler olarak yer alıyorlar.

 

LİSTAG üyesi ailelerin öykülerini kayda almanın, LGBTT mücadelesine ailelerin gözünden bakmanın bu mücadele adına nasıl etkiler yaratacağını düşünüyorsun?

Bence bu anne-babalar iki önemli şey yapıyorlar. Bir kere, Türkiye’de ailenin ve ebeveynin ne olduğunu sorguluyorlar ve bunları yeniden tanımlıyorlar. Bunun ötesinde de bunu bir eyleme dönüştürmüş durumdalar. Sadece kendi aralarında paylaşmakla kalmayıp toplumu dönüştürmek yolunda çok önemli ve çok etkili bir şey yapıyorlar ve meseleyi tam ortasından vuruyorlar. “İşte bunlar böyle ilginç insanlar. Onlar toplumun marjinlerinde yaptıklarını yapsınlar, biz de toplum olarak yolumuza devam edelim” diyemiyorsunuz. Aile olarak tam ortaya oturuyorlar ve toplumun aslında çok tutucu olan bir tarafına müdahale ediyorlar. Bir de çok temel şeyler üzerine gidiyorlar: cinsiyet, cinsel kimlik, cinsel yönelim, cinsellik, insan olmak kadın ya da erkek olmak, aile olmak gibi bizim sorgulamadan kabul ettiğimiz şeyleri sorgulayarak aslında çok özgür bir alan açıyorlar. Yaptıkları o anlamda son derece özgürleştirici, dönüştürücü ve ümit vaat eden bir şey.

Yaşadığımız toplumda ve özellikle günümüzde basın ve medya üzerinde bu kadar yoğun bir baskı varken tam da Benim Çocuğum gibi bir belgesel ile birşeyleri değiştirmeye çalışmak kolay değil. Ama biz tam da böylesi bir zamanda bir an önce filmimizi bitirip seyircilerle paylaşmamız gerektiğine inanıyoruz, çünkü ne yazık ki homofobik reflekslerin sonucunda her yıl nefret cinayetlerinin sayısı artıyor. Aileler o nedenle çok önemli çünkü LGBTT bireyler toplumdaki önyargılar nedeniyle çoğu zaman marjinal olarak algılansa da, anne-babalar ve akrabalar LGBTT çocuklarına sahip çıktıklarını söylediklerinde ve bu yaklaşımlarıyla başka LGBTT yakınlarını, arkadaşlarını ve tüm toplumu ikna etmeye çalıştıklarında oldukça etkileyici sonuçlar alabilmekteler. Toplumdaki homofobi ve transfobiyle mücadelede en etkin yollarından birinin LİSTAG’ı oluşturan anne ve babaların seslerinin daha geniş kitleler tarafından duyulmasını sağlamak olduğuna ve bu belgeselin de ayrımcılık karşıtlığı ve demokratik mücadele alanını genişleterek toplumsal değişime ve LGBTT bireylere karşı şiddetin sona ermesine katkısı olacağına inanıyoruz. Bu filmle birlikte birçok aileye ulaşabileceğimizi ve LGBTT bireylerin hakları mücadelesine katkıda bulunabileceğimizi düşünüyoruz.

 

LGBTT ailelerine dair bir belgesel çekerken, onların öykülerini ve mücadelelerini ele alırken nasıl bir bakış açısı geliştirdin? Benim Çocuğum bu öyküleri ele alırken ne tarz söylemlerin altını çiziyor, veya hangi söylemlerden kaçınıyor?

Bu filmde yapmak istediğim, ailelerden hikâyelerini ilk dinlediğim zaman yaşadığım o güçlü ve etkileyici deneyimi seyirci için yeniden üretebilmek ve bu yolla benim yaşadığım duygu yoğunluğunu yaşamasını sağlamak. Bu şekilde biz, empati yoluyla insanların kalplerine ulaşabilmeyi, kendi homofobi ve transfobileriyle yüzleşebilmelerini sağlamayı ümit ediyoruz. Bu klasik anlamda bir aktivizm filmi değil; farklılıklar üzerinden giden bir film de değil. Hepimizin ortak insanlık deneyimleri üzerine kurulmuş, seyircinin kendisini de sürekli bu tablonun içinde görmesini sağlamaya çalışan bir film.

 

Çoğu LGBTT birey için kendi cinsel yönelimleriyle barışmak dahi uzun ve çetrefilli bir süreçken, daha muhafazakâr toplumsal normlarla yetişen (ya da hâlâ geçerliliğini koruyan bu normları daha içselleştirmiş diyelim) eski jenerasyonların çocuklarını ve cinsel yönelimlerini kabul etme süreci nasıl yaşanıyor, hem içsel hem de dışsal ne gibi zorluklarla karşılaşıyor aileler?

Bu soruya çok kısaca yanıtlamak, filmde yer alacak oldukça karmaşık deneyimleri burada anlatabilmek imkânsız. Bu sorunun yanıtını film bittiğinde hep birlikte öğreneceğiz…

 

Annelerin ve babalar arasında çocuklarının cinsel yönelimlerini kabul ediş süreçleri açısından farklılıklar olduğunu söyleyebilir miyiz? Belgeselde bu tarz farklılıklara dair anlar oldu mu?

Tabiî ki. Her insan ve her aile bu süreci farklı şekillerde yaşıyor. Ortak noktalar olduğu gibi, farklılaşmalar da söz konusu. Filmdeki yedi ebeveynin deneyimleri birbirlerinden farklı. Aynı ailenin fertleri olsalar bile… Ve bu filmdeki yedi ebeveynin içinde iki evli çift de yer alıyor.

 

Çocuklarının cinsel yöneliminden yeni haberi olmuş ailelere veya kendi cinsel yönelimleri konusunda ailesine açılmak isteyen kişilere birşeyler söylemek ister misin?

Dünyada ve bu toplumda var olan tüm homofobiye ve transfobiye rağmen heteroseksüellik dışında cinsel yönelimler ve kadın-erkek dışında cinsiyet kimlikleri her zaman var olmuştur ve olacaktır. İlk söylemek istediğim yalnız ve yanlış olmadıklarını bilmeleri. Biz büyük bir aileyiz ve sizlere destek olmak için böyle bir film yapıyoruz. Bu film hepimizin filmi.

Bir de, açılma süreçlerinde bireylerin ve ailelerin desteğe ihtiyaçları olabilir. Bu desteği de aileler LİSTAG’dan, LGBTT bireyler de çeşitli illerdeki LAMBDA, LGBTT İstanbul, KAOS GL, Pembe Hayat gibi LGBTT örgütlerinden alabilirler. 

 

Son olarak, belgesel şu an ne aşamada? Ne zaman, nerede izleyebileceğiz?

Benim Çocuğum belgeselinin çekimleri şu anda devam ediyor. Bu bağımsız bir belgesel film projesi olduğu için ısmarlanmış bir film değil, bir sponsor desteğiyle gerçekleşmiyor, ticarî bir amaç gütmüyor. Filme başlamamız biraz apar topar oldu. Uzun uzun maddî destek arayışlarına girelim, bütçeyi denkleştirelim de çekimlere öyle başlayalım demedik. “Biz başlayalım, destek de gelir” diye düşündük çünkü bu filmin en kısa zamanda ortaya çıkması gerekiyor. Beklemek gibi bir lüksümüz yok. Yalnız henüz gereken bütçeyi oluşturabilmiş değiliz. Bu belgeseli ancak destekçilerimizin katkılarıyla gerçekleştirebiliriz. Bu belgeseli önemseyip, sahiplenip, maddî katkıda bulunmak isteyenlerini internet sitemizi ziyaret etmeye davet ediyorum: www.listagfilm.com.

Filmi en kısa sürede bitirmek istiyoruz, ancak şu an için kesin bir tarih vermek çok zor ama hedefimiz içinde bulunduğumuz 2012 yılında filmi bitirmek. Filmin yapım süreci hem sitemizden hem de basından takip edilebilir.