Bantmag

GEÇTİĞİMİZ ANTALYA ALTIN PORTAKAL FİLM FESTİVALİ'NİN DE EN ÇOK KONUŞULAN FİLMLERİNDEN BİRİ OLAN ZENNE, BU AY TÜRKİYE'DE YAYGIN GÖSTERİME ÇIKIYOR. BİZ DE FİLMİN YÖNETMENLERİ CANER ALPER VE MEHMET BİNAY'A FİLM VE KAHRAMANLARINA DAİR SORULARIMIZI YÖNELTTİK.

 

Belgeselden kurmacaya geçiş fikri nasıl doğdu? Senaryonun yazım aşamasında da projeye dâhil miydiniz?

CANER ALPER: 2007 yılında, bir gece kulübünde izlediğimiz Zenne’den etkilenip, Ortadoğu’da değişen eğlence biçimleri üzerine belgesel yapalım, diye yola çıktık.

MEHMET BİNAY: Kimi zaman o kadar kendi ülkemizin kültüründen uzak yaşıyoruz ki, tarihimizde, geleneklerimizde olan ilginç eğlence anlayışlarını unutuyoruz. Zenne de işte böyle bir şeydi bizim için.

CANER ALPER: O sırada Ahmet ile yollarımız kesişti... 2006 yazından 2008’in temmuzunda öldürülmesine kadar yakın bir arkadaşlığımız vardı. Onun vefatı elimizdeki pek çok işin yavaşlamasına sebep oldu. Bir türlü kabullenemedik. Sonra ben Zenne Can karakteriyle Ahmet Yıldız karakterini bir kurgu uzun metraj senaryoda birleştirme fikriyle Mehmet’e gittim.

MEHMET BİNAY: Ahmet’in trajik öyküsünü Türkiye’ye ve dünyaya anlatmak istiyorduk. Görsel ve felsefî anlamı itibariyle de etkileyici Zenne, Ahmet’in hikâyesine bir çerçeve görevi gördü. İkisinin garip bir şekilde bir arkadaşlık öyküsünde bir araya gelmesi bize iyi bir fikir gibi gelmişti.

 

Çift yönetmenli filmlerin yapımı esnasında, çoğunlukla bir görev dağılımı olur. Bir taraf oyuncu yönetimine odaklanırken, diğer taraf daha çok teknik kısımla alâkalıdır örneğin. Sizde böyle bir rol dağılımı oldu mu?

CANER ALPER: Aynen belirttiğiniz gibi. Ben dramatik-artistik, Mehmet teknik yönetmenliğini yaptı.

MEHMET BİNAY: Evet, çok net rol dağılımlarımız var ama birbirimizin dünyalarını da öğrenmeye çalışıyoruz. Örneğin ben bir dizi senaryo kursuna gideceğim 2012’de, Caner’in işini daha iyi anlayabilmek ve belki de daha doğru geri bildirimler yapabilmek için ama ben senaryo yazmak istemiyorum. O da kamera ve teknik konularla çok fazla ilgilenme niyetinde değil.

 

Filmde anlatılan hikâyenin esinlenildiği kişi, filmdeki gibi bir nefret cinayetine kurban giden Ahmet Yıldız ve sizin de yakın arkadaşınızdı. Belgesel kökenli yönetmenler olarak ilk kurmaca filminizde, bu kadar gerçek ve içerden bir hikâye anlatmak sizi zorlamadı mı?

CANER ALPER: Çok zorladı hem de. Sadece belgesel kökenli olduğumuz için değil, arkadaşımızın ve bu uğurda yok edilmiş nice insana karşı sorumluluk duyduğumuz için. Özellikle senaryo aşamasında, yapmak istediklerimin çoğu, Ahmet’le olan yakınlığımızdan dolayı elimi, kolumu bağlıyordu. Senaryoyu defalarca yazmış olmama rağmen, provalar esnasında bile oyuncu Erkan Avcı ile Ahmet’in ruhunu bulmaya çalıştık. Sanki onu yeniden var edebilmek, onu hayata döndürebilmekle eşdeğerdi... Kimi yerlerde oyuncularla hep birlikte bulmaya çalıştık, bir anne ve babayı çocuğunu öldürmeye iten güdüleri...

 

Zenne, 2010'lu yıllarda bile görünmeyen, görmenin reddedildiği kimlikleri merkez alıyor. Siz, bir eşcinsel meselesini beyazperdeye taşıdığınız için cesur hissediyor musunuz?

MEHMET BİNAY: Hikâyemizi gerçek olduğu ve bizim hayatımızla kesişme noktaları olduğu için anlatma zorunluluğu hissettik. Biz gerçek hikâyelerden yola çıkmış senaryoların yaratıcı kişilere daha büyük inanç verdiğini ve zorlandığımız noktalarda bize hep devam etme gücü verdiğini fark ettik. Daha önceden yaptığımız belgesellerde de aynı şeyleri hissediyorduk. Onun için cesaret gerektiriyordu, evet, ama yine de anlatmak zorundaydık Zenne’nin insan hikâyelerini.

 

Orada yok gibi davranılanlar, çoğunlukla bağırarak seslerini duyurmayı seçer. Size göre Zenne, derdini bağırarak anlatan bir film mi? Agresif bir motivasyonun mu yoksa daha metanetli bir bakış açısının mı eseri?

MEHMET BİNAY: Sanırım ikisinin karışımı, hayat içindeki bizler gibi. Bazen sabrımızın tükendiği zamanlarda bağırmadan edemiyoruz, belki de sesimizi ancak bağırırsak duyuracağımızı bildiğimiz için. Ama bazen de geniş kitlelere sesinizi daha yumuşak ve duygusal bir dille anlatmanız gerekiyor. Sanırım Zenne bu ikisinin karışımı, tıpkı Caner’le ben gibi.

CANER ALPER: Ben filmde karakterlerin birbirine bağırmasından dolayı filmin mesajının aslında çok yumuşacık algılandığını fark ediyorum. Filmin sonunda fotoğrafçı Danny’nin ağlamaklı, kadife sesinden “Bir arada yaşamasını öğrendiler”, “Birlikte dans etmeyi öğrendiler” diye duyduğumuz ve seyrettiğimiz yerler seyirciyi okşuyor gibi olsa da aslında çok sert.

 

Filmin yurtiçi festival gezintisi bir hayli ilginçti. Antalya'da en iyi film ödülünü almamış olmanız, Malatya Film Festivali'ne son dakika katılamayışınız epey konuşuldu. Sizin festivallere ve ödüllere bakışınız ne ve Zenne'nin yurtdışı macerası ne durumda?

MEHMET BİNAY: Filmi yaparken yurtdışında çok büyük ilgi göreceğini, Türkiye’de ise belki de gösterilemeyeceğini düşünüyorduk. Tam tersi oldu, film Türkiye’de beklemediğimiz ölçüde büyük bir ilgiyle karşılandı ve beklenti hep büyüyerek gitti. Vizyona doğru o kadar yoğun bir taleple karşı karşıyayız ki yurtdışında ne olacak, nerelere gidelim, hangi ülkelerde gösterilelim pek ilgilenemez hâle geldik. Vizyondan sonra yurtdışı gösterimlere daha çok ilgi göstereceğiz. 2011’de aldığımız davetler vardı yurtdışında, şimdi onlara geri dönüp 2012’de gitmeye çalışacağız.

CANER ALPER: Biz belgesellerle yurtdışı festivalleri çok yaşadık ama ilk kez yurtiçinde etkinliklerde coşkuya tanık olduk ve çok hoşumuza gitti. Özellikle Antalya’da yedi dakika, tüm jenerik boyunca alkışlanmak –hem de böyle bir filmle– seyircinin bize ödülü verdiği ama Antalya jürisinin vermeye cesaret edemediği-çekindiği-yakıştırmadığı anlamına geliyor sanki... Yine de diğer filmcilerin, film eleştirmenlerinin, gazetecilerin jüri kararlarını yerden yere vuruşu ve SİYAD jürisinin en iyi film ödülüyle birlikte beş ödül almış olmamız bizim için pek çok şeyin kanıtı.

 

Henüz ilk filminizle bu kadar ödül ve ilgiyle karşılaşmak sizi ürkütmüyor mu? Size yöneltilmiş, ileriye yönelik beklentilerin sorumluluğunu hissediyor musunuz?

MEHMET BİNAY: Evet, kesinlikle öyle ama biz sinemayı çok seviyoruz ve hemen ikinci ve üçüncü filmin fikri ve çalışmalarına başladık. Caner daha iyi anlatabilir...

CANER ALPER: Bizi başta her şey çok daha fazla ürkütmüştü. Şimdi ilk filmde yaptığımız hataları tekrarlamayıp başka bir yaramızı deşmek üzere yola çıktık. Başarı ve başarısızlık görecelidir. Mehmet’le ben hayatımızın en mutlu günlerini yaşadık, bize inanan ve Zenne’ye gönül vermiş insanlarla birlikte. Aileyi bir arada tutabilirsek mutluluğumuz devamlı olacaktır diye düşünüyoruz.

 

Bundan sonrası için yeni bir kurmaca ya da belgesel film projeniz var mı?

MEHMET BİNAY: Belgesel yapmaya devam ediyoruz. Zenne’yi çektiğimiz 2011’de Lost&Found diye bir yeni belgesel üzerinde çalışıyorduk, onu tamamladık. 2012’de belgeselimizi izleyiciyle tanıştıracağız; kısa ve politik bir hikâye. Eminim yeni belgeseller de olacaktır hep. Öte yandan belgesel yapmak isteyen genç yönetmenlere de yardımcı olmak istiyoruz. Bizlerin çektiği zorlukları genç arkadaşlarımız çekmesin ve ülkemizde daha çok görsel hikâye anlatılsın diye...

CANER ALPER: Ben yeni bir senaryo üzerinde çalışıyorum. 2012’nin ikinci yarısında okuma ve ezber provalarına başlarız gibi geliyor. 2013 Mayıs’ında da motor deriz inşallah...