






JOHN MAUS, 1980 MINNESOTA DOĞUMLU. 1998 YILINDA CALIFORNIA INSTITUTE OF ARTS'TA KOMPOZİSYON ÜZERİNE LİSANS PROGRAMINA GİRDİ. ARDINDAN EUROPEAN GRADUATE SCHOOL PROGRAMI KAPSAMINDA FELSEFE ÜZERİNE YÜKSEK LİSANSINI TAMAMLADI VE POLİTİK FELSEFE DOKTORASI ÜZERİNDE ÇALIŞMAYA BAŞLADI.
1990’ların başından beri müzik yapıyor. Geçtiğimiz yıllar içinde parçalarına Kill Rock Stars ve Paw Tracks gibi plak şirketleri sırt çevirdi. Upset The Rhythm aracılığıyla üçüncü albümü We Must Become The Pitiless Censors Of Ourselves’i bu sene yayınladı.
Yaptığı müziği ondan iyi anlatan ya da ondan iyi anlayana henüz rastlanmadı. İşte John Maus’dan kendi müziğinden öte pop müziğe dair ders niteliğinde notlar:
Esas olan müziğin kendisidir. Sözler müziğin üzerine, müziğe göre sonradan eklenen kelimelerden oluşur.
Müziğimdeki sözde 80’ler nostaljisi ve retro çılgınlığına istinaden, bunu bir “geriye dönüş”olarak değil, beraber çalışmamız gereken bir palet olarak görüyorum. Bu tınılar anadilin birer parçası. Bir şekilde daha iyi seslere doğru ilerlediğimiz fikrini inkâr ediyorum. Bu, nostalji ya da bir tür anımsamayla ilgili bir şey değil. Bu, işin gerektirdiği şeyin kendisi.
Her şeyin başka şeylere dayandığını varsaymek eleştiriyi ne kadar da budala bir yere koyar. Gerçek düşünce varsaymamalıdır.
İnsanlardan uzaklaşmak ilham vermez. İnsanlar tarafından kuşatılmak asıl ilham verici olandır.
Estetik teorisyenlere göre işin özü sanatçı değildir. Onlar işi sanatçıdan bağımsız değerlendirirler. Ancak –biraz abartılı kaçacaksa da– belki de işin özü sanatçının kendisidir. En azından belli bir yere kadar. Sanatçının ne yaptığı çok önemlidir. Kendini dağ başında bir eve kapayıp, yalnızca işi ortaya çıkarmaya çalışırsan, işine en büyük kötülüğü yapmış olursun. Oysa ki yaptığın işe karşı iyi olmak istiyorsan insanların içinde, sana ilham veren insanların arasında durmalısın.
Seneler boyunca Bleach ve Nevermind dinlemenin size neler yaptığını bir hayal etmeye çalışın. Ben kendimi buna maruz bıraktım. Yanlış anlamayın, ne kadar da harika bir müzik olduğunu inkâr etmiyorum. Sadece güçlü akorların durmadan tekrar edişini dinlemek armonik olarak narin konumda olan bir zihni, müzikal hayal gücü adına kritik olan o yaşlarda olası yollara tıkamış olabilir.
Ben müziğin yapılışının dışında hiçbir şey değilim.
Son 20 yıl içinde gerçekten insanların pop müzik adına, sinema adına ilginç şeyler ortaya çıkardığını düşünüyorum. Ama atak bir politik fikir altında birleşme fikri söz konusu olunca bizim kuşağımız şimdiye kadar gelmiş geçmiş en kınanası kuşaklardan biri olmalı. Gerçekten de ellerimizin üzerine oturduk durduk, oturduk durduk.
Özünde “punk rock” olan o teoriyi, o dili arayıp bulmamız gerekiyor. Büyük olasılıkla var bu dil, fakat henüz karşımıza çıkmadı.
Bu durumda kendimize ait bir dil geliştirme ihtiyacında olmamız bana ilham veriyor.
John Maus, 19 Kasım akşamı Kulaktan Kulağa konserleri kapsamında arkaoda’da canlı izlenebilir.