Bantmag

ZORLA ÖZGÜR KILINMAK

Yazı: Doruk Yurdesin

NEOLİBERALİZM: ÖZEL GİRİŞİMİN, ÖZGÜR TİCARETİN VE AÇIK PAZARLARIN ÖNEMİNİ VURGULAYAN NEOKLASİK EKONOMİK TEORİLERİN GÖZÜNDEN BAKAN, BU DOĞRULTUDA BİR ÜLKENİN EKONOMİK VE POLİTİK ÖNCELİKLERİNİ BELİRLERKEN ÖZEL SEKTÖRÜN ROLÜNÜ MAKSİMİZE ETMEYİ AMAÇLAYAN PAZAR ODAKLI EKONOMİK VE SOSYAL POLİTİKALAR BÜTÜNÜ.


Bu politikalar bütünü, insanların selâmeti için en iyi şeyin bireysel girişim özgürlüğünü sağlamak olduğuna inanır, inandırır. Tabiî bu arada devleti ortadan kaldırmaz. Devlet, paranın sağlamlığını ve niteliğini korumak, özel sektörün güvenliğini sağlamak, gerekirse pazarların doğru işlemesi için zor kullanmak adına oradadır. Ayrıca güçlü çıkar gruplarının pazarları kendi çıkarları için karıştırmalarını da önlemek durumundadır. Büyük teorisyenlerinden Milton Friedman’ın iddiasıyla, insanları topyekûn özgürlüğe ulaştıracak biricik sistem de budur.

 

Bugün Chicago Okulu (ya da Ekolü) olarak bilinen ekonomi bölümünde hazırlanıp pişirilen, çeşitli ülkelerde CIA’nın da marifetiyle zorla denemeye koyulan ya da koyulmaya çalışılan ya da altyapısı oluşturulan bu sistem (Şili, Uruguay, Arjantin, 24 Ocak kararları ve Türkiye, vs.) “demokrasi” gündemine 1979 ve 1980’de sırasıyla İngiltere’de Margaret Thatcher’ın, ABD’de de Ronald Reagan’ın seçilmeleriyle düştü ve o gün bugündür sarsılmadı…

 

Oysa dünyada artan gösteriler (Atina, Roma, Paris, Madrid, Lizbon, Londra, New York) ve devletlerin bunlara karşı aldıkları önlemler gösteriyor ki, para sadece kendini korur ve sınırsız ekonomik özgürlükle insan özgürlüğü aynı şey değil. Bu iddiayı ispatlamak için, Thatcher’dan bu yana her türlü özelleştirme ve devlet küçültme adımını iştahla atan Britanya’ya bakmak bile yeter. İşte, bugün hazır elimizde Tottenham’da ağustos ayında zuhur eden gösteriler varken, 1979’dan beri İngiltere’nin neoliberal adımları ve büyük medyanın her türlü isyanlarını barbarlığa bağlamaya pek heves ettiği sıradan insanların dertlerinin ne olabileceğine dair ipuçları.

 

BRİTANYA'DA 1980'DEN BERİ ÖZELLEŞTİRİLEN KAMU HİZMETLERİ
Bu liste orijinal hâliyle epey uzun, onun için burada bir seçki yapmak yeterli. Yine de tek nefeste okumaya kalkmayın…
21 tane liman, telekom, çelik işletmeleri, gaz dağıtımı, British Airways, en büyük üç petrol şirketi, kablolu ve kablosuz hizmetler, enerji dağıtımı, havaalanı işletmeleri, demiryolları,
Britanya’nın TÜBİTAK’ı sayılabilecek DERA, Jaguar, Rover, Leyland gibi otomobil ve kamyon markaları, uçak fabrikaları (kısmen), su işletmeleri, kömür işletmeleri, İngiltere ve Galler su işletmeleri, hava kontrolleri, otobüs işletmeleri, birçok belediye otobüs şirketi, Rolls-Royce, gemi sanayii, uzay sanayii…

 

Daha 1994 yılında, kamu sektöründe çalışanların sayısı 15 yıl öncesine göre yüzde 29 azalmıştı. Bu süre içinde istihdam da yüzde 7 düştü (yaklaşık 2 milyon kişi). Sadece maden sektöründe 200 binden fazla olan işçi sayısı, 1998’e gelindiğinde 9 bine düşmüştü. Bu süre içinde ülkede 2 milyon çocuk sağlık ve büyüme sorunları çekti. Böyle bir durum 1930’dan beri görülmemişti.

 

2. Dünya Savaşı’ndan sonra 1980’lere kadar yüzde 2-4 arasında seyreden işsizlik oranı 1986’da yüzde 10’a çıktı. Bugün bu rakam yüzde 8,1. 2004’te yapılan bir araştırmaya göre ülkede 25 yaşın altındaki gençlerin 600 bini hayatlarında tek bir gün olsun iş diye bir şey görmemişti.

 

Ortalama ücretin yarısını kazananların vergileri yüzde 7 artarken, ortalama ücretin 10 katını kazananların vergileri yüzde 21 azaldı.

 

Britanya’da 1978 yılında en zengin binde 1’in yıllık geliri ülke toplamının yüzde 2’siydi. 1998’e gelindiğinde bu oran yüzde 6’ya çıkmıştı. (David Harvey, A Brief History of Neoliberalism)

 

2011’de açıklanan bir rapora göre en zengin yüzde 10’un kazancı, en fakir yüzde 10’un 100 katı.

 

2008’e kadar güvenlik kameralarına 500 milyon poundluk bir harcama yapılan İngiltere’de bugün her 32 kişiye bir güvenlik kamerası düşüyor. Bir kişinin bir günde 300 kez kameraya yakalanması olası sistemde ortalama her bin kamera, sadece bir olayı çözmeye yarıyor.

 

1990’dan beri İngiltere ve Galler’de polis gözetiminde 1000 kişi öldürüldü ve bugüne kadar tek bir tane polis bile ceza almadı.

 

İngiltere ve Galler’in nüfusu 1970’lerin başından beri yüzde 8 artarken, 1997 yılına gelindiğinde cinayetler iki katına çıkmıştı.

 

1980 yılında hapisteki insan sayısı yaklaşık 44 binken, 1998 yılında bu sayı 65 bine ulaştı. 2011 yılında hapishane nüfusu tüm zamanların en yüksek rakamını görerek 87 bin oldu.

 

Ve sonuç: Bütün bu “bireyin refahı için devleti ekonomiden çıkartma” çalışmaları meyvesini verdi ve geçen yıl Başbakan David Cameron, Britanya’nın bütçe açığının 2. Dünya Savaşı’ndan beri en kötü noktaya geldiğini, 770 milyar pound borç olduğunu açıkladı. Bunun 20 milyar pound gibi büyük bir kısmı kamu borcu olduğu için de, elbette kamu harcamalarını ve sosyal yardımları kısmaya yönelik önlemler alındı. Kısacası 30 yıl önceki teraneye geri dönüldü. Önümüzdeki yıllarda 12 milyon haneye yapılan çocuk yardımlarının kaldırılmasına, 500 bin kamu çalışanının işine son verilmesine, kamu üniversitelerinin bütçelerinde yüzde 40 kesinti yapılmasına ve harçların 9 bin pounda çıkartılmasına, işsizlik maaşlarının yüzde 50 azaltılmasına şahit olacak Britanya ahalisi. Ve tabiî ülkenin her tarafına yerleştirilmiş 500 bin kamera da…